Beyin, insanlık için muhteşem bir organ. Üzerindeki sır perdelerinin hala aralanmadığı bir gizem var onda. Ve bu gizemini yıllarca da sürdürecek engin bir deniz sanki. Kitaplardan dergilere, ilmi makalelerden TV programlarına kadar her yerde bilimsel veriler ortaya atılsa da bunlardan bazıları eksik bazıları ise yanlıştır. Hatta bu yanlışlardan bazıları, toplum içerisinde inanç halinde yaşayan hurâfelere bile dönüşmüştür.
Tüm Üstün Zekalılar Derneği (TÜZDER) Başkanı Tunahan Coşkun, İnsan ve Hayat Kitaplığı’ndan çıkan “Kuş Bakışı Zeka” isimli kitabında, beynimizle ilgili peşinen kabul edilen ve bilimsel gerçekliği ispatlanmamış ya da yapılan çalışmaların zamanla yanlış şekilde yorumlanmasıyla ortaya çıkmış hurâfeler hakkında şaşırtıcı bilgiler veriyor:
HURÂFE 1: BEYNİMİZİN SADECE YÜZDE 2-3’ÜNÜ KULLANIYORUZ!
Bu efsane yüz yıl önce ABD’de ortaya atılmıştır. Günümüzde ise bütün dünyayı sarmıştır. Bu iddia beyinle ilgili kabul edilmesi en zor olan hurâfelerden birincisidir. Acaba biz de Albert Einstein, William James Sidis ya da Fatih Sultan Mehmet gibi beynimizin tamamını kullanırsak, çok büyük işler başarabilir, ülkeler fethedebilir miyiz? Beyin üzerinde yapılan çalışmalarda bu inanışın bütünüyle saçma olduğu belirtilmektedir. Beynimiz son derece faaldir ve onun tamamına ihtiyaç duymaktayız.
HURÂFE 2: KLASİK MÜZİK DİNLETİLEN ÇOCUKLAR DAHA ZEKİ OLUR!
Beynimize ilişkin en inatçı hurâfelerden birisi de “Klasik müzik dinleyin, zeki olun” fikri. Bu fikri destekleyen herhangi ilmi çalışma ya da veri bulunmuyor. Bu konuyla ilgili olarak Harvard Eğitim Bilimleri’nden Prof. Kurt Fisher, The Mythsand Promises of the Learning Brain adlı makalesinde, “Mozart etkisini” şu şekilde anlatmaktadır:“1992 yılında Kaliforniya Üniversitesi’ndeki araştırmacıların üniversite öğrencileriyle yaptıkları bir çalışmada, öğrenciler sınava girmeden önce 20 ya da 30 dakika Mozart’ın senfonilerini dinlediklerinde, problem çözmeyle ilgili testlerde az bir farkla daha yüksek puanlar almışlardı. Bu oldukça normaldi. Çünkü beynin belirli kısımları uyarıldığında, kısa süreler içinde kişilerin performansının da artacağı ispatlandı. Ancak ne yazık ki bu netice basın tarafından fazlasıyla büyütüldü.” Örneğin, Amerika’daki Georgia Eyaletiyle Sony Music şirketi anlaşarak yeni doğan ailelere klasik müzik CD’leri dağıtıldı. Benzer şekilde devlete bağlı bazı kreşlerde çocukların daha zeki olmaları beklentisiyle Bach, Vivaldi ve Mozart çalınmaya başlanmıştı! Georgia Valisi Zell Miller, Beethoven’in ‘Neşeye Övgü’ isimli eserini parlamentoda çaldırdı ve eyaletteki bebek sahibi bütün ailelere klasik müzik CD’leri göndermek için 105 bin dolar talep etti.
Bugün, bazı müzik firmalarının “Bebeğinizin Beynini Geliştirin” başlığı altında sattığı, klasik müzik serilerine ailelerin gösterdiği rağbet oldukça büyüktür. Hatta hiçbir ilmi veriye dayanmayan iddialar da ortaya atılmış durumdadır. Bunlardan en saçma olanı, “Bach, bebek banyodayken dinletilmelidir. Beethoven ise bebek, süt şişesinden beslenirken dinletilirse tesirli olur” sözleridir.
Şu ana dek klasik müziğin bebekleri daha zeki yaptığı düşüncesi gazete, dergi ve kitaplarda sayısız defa yazıldı. Bu iddia tekrar edildikçe, araştırmada yer alan üniversite öğrencilerinin yerini, bir zaman sonra bebekler aldı. Hatta bazıları üniversite öğrencileri için gerçekleştirilen bu araştırmanın, bebekler için de geçerli olduğunu savunmaya başladı. Bazıları ise bu araştırmadan bütünüyle bîhaber olduğu halde, nereden duyduğunu bilmeden müzik tavsiye ediyor. 1999 yılında, bazı bilim insanları bu araştırmayı tekrar denedi. Ancak aynı sonuçlara ulaşamadılar. Aslında burada aynı sonuçlara ulaşılamaması önemli değildi. Buradaki asıl problem, bu araştırmanın hiçbir zaman bebekler üzerinde denenmemiş olmasıydı.
Bu durum elbette kapitalizmin ön plana çıktığı ülkelerde doğal olabilirdi. Ama bugün, süreç maalesef sadece o ülkelerle kalmayarak, bütün dünyayı sarmış durumdadır. Satışa çıkarılan milyonlarca klasik müzik CD’si, zeki bebeklerin (!) sayısını artırmak için adaylarını beklemektedir.
HURÂFE 3: KAFASI BÜYÜK OLANLAR DAHA ZEKİ OLUR!
1970’lerde Amerika’da bazı biyolog ve eğitimcilerin şiddetle karşı çıktığı korkunç bir iddia ortaya atılmıştı. Çocukların kafataslarının büyüklüğüyle öğrenme becerilerinin arasında bir ilişki olduğu iddia ediliyordu. Kafatası küçük olan çocukların öğrenme zorluğu çekeceği söyleniyordu. Bu, elbetteki hiçbir biyolojik dayanağı olmayan baştan aşağıya saçmalıklarla dolu bir iddia idi. Ergenlik döneminde kız ve erkek çocukların kafatası büyüklüğü farklılık gösteriyordu. Kızların kafatası erkeklere oranla daha küçüktü. Bunun öğrenme becerileriyle hiçbir bağlantısı yoktu! Daha büyük bir beynin daha ileri düzeyde bir zekâ anlamına gelebileceği düşünülmüş olabilir ancak beynin boyutlarıyla zekâ arasındaki ilişki yetişkinlerde epey zayıftır.
Bilim adamları bunun yanlış bir düşünce olduğunu gösterebilmek adına büyük çaba sarf etti. Ancak bu durum, cahiliye devrinde kız çocuklarıyla erkek çocuklarını ayrı kabul ederek, onlara farklı muamele yapan zihniyete benzediği için düzeltmek hiç de kolay olmayacaktır.
HURÂFE 4: HER ÇOCUK FARKLI BİR ÖĞRENME STİLİNE SAHİP!
İşte size bir başka hurâfe daha. En çok da kişisel gelişimcilerin ve bu alanda kitap yayınlayan insanların işine gelen bir hurâfe. Tabi ki her çocuğun farklı bir öğrenme stili olduğu iddiası, özel eğitimin önünü açacağı için, bu yolla oluşturulan pazarı kurmada büyük bir fırsat sunmaktadır. Ancak bir çocuğun tek bir öğrenme stiline sahip olması, bilim adamları tarafından pek de cazip karşılanmıyor. İlmi sahada destek bulmamaya başlayan bu görüş, halk arasında hala kabul görüyor. Aslında çocuklar için tek bir öğrenme stilinden bahsedilemez. Çocuklar birçok yönüne hitap edebilecek ortamlara dâhil edilmelidir. Bu onların gelişimleri yönünde daha büyük fayda sağlayacaktır.
HURÂFE 5: UYUYAN ANILARIN UYANMASI
Günlük hayatta biriyle problem yaşadığımızda, “Senin çocukluğuna inmek lazım” diye bir espri dilimize pelesenk olmuştur. Çünkü inanılan şey, bizim yaşadığımız olayları beynimizin âdeta bir kaset ya da video oynatıcısı gibi aynen hatırladığına dair bir hatadır. Aslında beynimiz sadece önemli kabul ettiği kısımları kaydediyor. Daha sonra bunu hatırlamak gerekirse daha anlamlı ve tutarlı hale getirmek için bazı ayrıntıları uyduruyor.
Sandra Aamodt ve Sam Wang bu yanlış anlaşılmanın zaman içinde çok trajik olaylara sebep olduğunu belirtmektedir. “1980 ve 1990’lı yıllarda birçok hadise yaşandığı, sosyal hizmetler görevlileri ve terapistlerin bazı çocuklardaki bastırılmış anıları ortaya çıkardığına” dair iddialar ortaya atılmıştı. Ancak bu iddialar aslında görüşmeyi yapan kişilerin sürekli olarak yönlendirici sorular sormasıyla ve can alıcı cevaplara ilgi göstererek ve onları ödüllendirmeleriyle alakalıydı. California, Manhattan Beach’te açılan davada, yüzlerce çocuğun cinsel istismara ve bu istismarlardan bazılarının da, gerçekte var olmayan bir yer altı tünel sisteminde yaşandığı iddia ediliyordu. Bu davalar sonucunda okul danışmanlarından haksız yere hapse atılanlar bile olmuştu. Bu konuyla ilgili birçok araştırma yapılmıştır. Yine bunlardan birinde deneklere daha önce sorulan sorulara aynı denekler yıllar sonra daha farklı cevaplar vermişti. Araştırmacılar bu konuyu desteklemek için laboratuar çalışmaları da yapmışlardır.
Tunahan Coşkun (TÜZDER Başkanı): “DELİNİN BİRİ KUYUYA BİR TAŞ ATMIŞ...”
“Anadolu’da yaygın olarak kullanılan “Delinin biri kuyuya bir taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış” ifadesi tam da burada yerini bulmaktadır. Yazımızın konusu olan hurâfelerin çıkış sebepleri ve (daha da önemlisi) sonuçları göz önünde bulundurulduğunda, bu hurâfeleri uyduran kişilerin bir delinin saflığıyla kıyaslanacak kadar masum olmadıkları ve uydurdukları hurâfelerle uzun süreli tahribatlara yol açtıkları net bir şekilde görülecektir. İnsanların zihnini sürekli kirleten ve bundan nemalanmak için adına bilim denen sömürüye karşı, kendi iç dünyasında yol almayı bilen, duyarlığı ve farkındalığı yüksek bir nesil gereklidir. Yazılanları yalnızca yazıldıkları gibi değil, yazılış amaçlarını da gözeterek okumak, anlamak gerekir.
5 MAYIS’TA DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR DÜZELTİLECEK
TÜZDER’in 5 Mayıs 2018 tarihinde İstanbul’da 6’ncısını düzenleyeceği Dahiler ve Üstün Zekalılar Günü’nünde zekayla ilgili hurafeler de masaya yatırılacak. Bugüne kadar doğru bilinen yanlışlar bilim insanları tarafından düzeltilecek. Gün boyu sürecek yüksek IQ’lu bilimsel etkinlikte, üstün zekalı çocuklarımızı, kendilerini dahi çocukların eğitimine adayan dünyanın en önemli eğitimcileriyle buluşturacağız.”
Tüm Üstün Zekalılar Derneği (TÜZDER) Başkanı Tunahan Coşkun, İnsan ve Hayat Kitaplığı’ndan çıkan “Kuş Bakışı Zeka” isimli kitabında, beynimizle ilgili peşinen kabul edilen ve bilimsel gerçekliği ispatlanmamış ya da yapılan çalışmaların zamanla yanlış şekilde yorumlanmasıyla ortaya çıkmış hurâfeler hakkında şaşırtıcı bilgiler veriyor:
HURÂFE 1: BEYNİMİZİN SADECE YÜZDE 2-3’ÜNÜ KULLANIYORUZ!
Bu efsane yüz yıl önce ABD’de ortaya atılmıştır. Günümüzde ise bütün dünyayı sarmıştır. Bu iddia beyinle ilgili kabul edilmesi en zor olan hurâfelerden birincisidir. Acaba biz de Albert Einstein, William James Sidis ya da Fatih Sultan Mehmet gibi beynimizin tamamını kullanırsak, çok büyük işler başarabilir, ülkeler fethedebilir miyiz? Beyin üzerinde yapılan çalışmalarda bu inanışın bütünüyle saçma olduğu belirtilmektedir. Beynimiz son derece faaldir ve onun tamamına ihtiyaç duymaktayız.
HURÂFE 2: KLASİK MÜZİK DİNLETİLEN ÇOCUKLAR DAHA ZEKİ OLUR!
Beynimize ilişkin en inatçı hurâfelerden birisi de “Klasik müzik dinleyin, zeki olun” fikri. Bu fikri destekleyen herhangi ilmi çalışma ya da veri bulunmuyor. Bu konuyla ilgili olarak Harvard Eğitim Bilimleri’nden Prof. Kurt Fisher, The Mythsand Promises of the Learning Brain adlı makalesinde, “Mozart etkisini” şu şekilde anlatmaktadır:“1992 yılında Kaliforniya Üniversitesi’ndeki araştırmacıların üniversite öğrencileriyle yaptıkları bir çalışmada, öğrenciler sınava girmeden önce 20 ya da 30 dakika Mozart’ın senfonilerini dinlediklerinde, problem çözmeyle ilgili testlerde az bir farkla daha yüksek puanlar almışlardı. Bu oldukça normaldi. Çünkü beynin belirli kısımları uyarıldığında, kısa süreler içinde kişilerin performansının da artacağı ispatlandı. Ancak ne yazık ki bu netice basın tarafından fazlasıyla büyütüldü.” Örneğin, Amerika’daki Georgia Eyaletiyle Sony Music şirketi anlaşarak yeni doğan ailelere klasik müzik CD’leri dağıtıldı. Benzer şekilde devlete bağlı bazı kreşlerde çocukların daha zeki olmaları beklentisiyle Bach, Vivaldi ve Mozart çalınmaya başlanmıştı! Georgia Valisi Zell Miller, Beethoven’in ‘Neşeye Övgü’ isimli eserini parlamentoda çaldırdı ve eyaletteki bebek sahibi bütün ailelere klasik müzik CD’leri göndermek için 105 bin dolar talep etti.
Bugün, bazı müzik firmalarının “Bebeğinizin Beynini Geliştirin” başlığı altında sattığı, klasik müzik serilerine ailelerin gösterdiği rağbet oldukça büyüktür. Hatta hiçbir ilmi veriye dayanmayan iddialar da ortaya atılmış durumdadır. Bunlardan en saçma olanı, “Bach, bebek banyodayken dinletilmelidir. Beethoven ise bebek, süt şişesinden beslenirken dinletilirse tesirli olur” sözleridir.
Şu ana dek klasik müziğin bebekleri daha zeki yaptığı düşüncesi gazete, dergi ve kitaplarda sayısız defa yazıldı. Bu iddia tekrar edildikçe, araştırmada yer alan üniversite öğrencilerinin yerini, bir zaman sonra bebekler aldı. Hatta bazıları üniversite öğrencileri için gerçekleştirilen bu araştırmanın, bebekler için de geçerli olduğunu savunmaya başladı. Bazıları ise bu araştırmadan bütünüyle bîhaber olduğu halde, nereden duyduğunu bilmeden müzik tavsiye ediyor. 1999 yılında, bazı bilim insanları bu araştırmayı tekrar denedi. Ancak aynı sonuçlara ulaşamadılar. Aslında burada aynı sonuçlara ulaşılamaması önemli değildi. Buradaki asıl problem, bu araştırmanın hiçbir zaman bebekler üzerinde denenmemiş olmasıydı.
Bu durum elbette kapitalizmin ön plana çıktığı ülkelerde doğal olabilirdi. Ama bugün, süreç maalesef sadece o ülkelerle kalmayarak, bütün dünyayı sarmış durumdadır. Satışa çıkarılan milyonlarca klasik müzik CD’si, zeki bebeklerin (!) sayısını artırmak için adaylarını beklemektedir.
HURÂFE 3: KAFASI BÜYÜK OLANLAR DAHA ZEKİ OLUR!
1970’lerde Amerika’da bazı biyolog ve eğitimcilerin şiddetle karşı çıktığı korkunç bir iddia ortaya atılmıştı. Çocukların kafataslarının büyüklüğüyle öğrenme becerilerinin arasında bir ilişki olduğu iddia ediliyordu. Kafatası küçük olan çocukların öğrenme zorluğu çekeceği söyleniyordu. Bu, elbetteki hiçbir biyolojik dayanağı olmayan baştan aşağıya saçmalıklarla dolu bir iddia idi. Ergenlik döneminde kız ve erkek çocukların kafatası büyüklüğü farklılık gösteriyordu. Kızların kafatası erkeklere oranla daha küçüktü. Bunun öğrenme becerileriyle hiçbir bağlantısı yoktu! Daha büyük bir beynin daha ileri düzeyde bir zekâ anlamına gelebileceği düşünülmüş olabilir ancak beynin boyutlarıyla zekâ arasındaki ilişki yetişkinlerde epey zayıftır.
Bilim adamları bunun yanlış bir düşünce olduğunu gösterebilmek adına büyük çaba sarf etti. Ancak bu durum, cahiliye devrinde kız çocuklarıyla erkek çocuklarını ayrı kabul ederek, onlara farklı muamele yapan zihniyete benzediği için düzeltmek hiç de kolay olmayacaktır.
HURÂFE 4: HER ÇOCUK FARKLI BİR ÖĞRENME STİLİNE SAHİP!
İşte size bir başka hurâfe daha. En çok da kişisel gelişimcilerin ve bu alanda kitap yayınlayan insanların işine gelen bir hurâfe. Tabi ki her çocuğun farklı bir öğrenme stili olduğu iddiası, özel eğitimin önünü açacağı için, bu yolla oluşturulan pazarı kurmada büyük bir fırsat sunmaktadır. Ancak bir çocuğun tek bir öğrenme stiline sahip olması, bilim adamları tarafından pek de cazip karşılanmıyor. İlmi sahada destek bulmamaya başlayan bu görüş, halk arasında hala kabul görüyor. Aslında çocuklar için tek bir öğrenme stilinden bahsedilemez. Çocuklar birçok yönüne hitap edebilecek ortamlara dâhil edilmelidir. Bu onların gelişimleri yönünde daha büyük fayda sağlayacaktır.
HURÂFE 5: UYUYAN ANILARIN UYANMASI
Günlük hayatta biriyle problem yaşadığımızda, “Senin çocukluğuna inmek lazım” diye bir espri dilimize pelesenk olmuştur. Çünkü inanılan şey, bizim yaşadığımız olayları beynimizin âdeta bir kaset ya da video oynatıcısı gibi aynen hatırladığına dair bir hatadır. Aslında beynimiz sadece önemli kabul ettiği kısımları kaydediyor. Daha sonra bunu hatırlamak gerekirse daha anlamlı ve tutarlı hale getirmek için bazı ayrıntıları uyduruyor.
Sandra Aamodt ve Sam Wang bu yanlış anlaşılmanın zaman içinde çok trajik olaylara sebep olduğunu belirtmektedir. “1980 ve 1990’lı yıllarda birçok hadise yaşandığı, sosyal hizmetler görevlileri ve terapistlerin bazı çocuklardaki bastırılmış anıları ortaya çıkardığına” dair iddialar ortaya atılmıştı. Ancak bu iddialar aslında görüşmeyi yapan kişilerin sürekli olarak yönlendirici sorular sormasıyla ve can alıcı cevaplara ilgi göstererek ve onları ödüllendirmeleriyle alakalıydı. California, Manhattan Beach’te açılan davada, yüzlerce çocuğun cinsel istismara ve bu istismarlardan bazılarının da, gerçekte var olmayan bir yer altı tünel sisteminde yaşandığı iddia ediliyordu. Bu davalar sonucunda okul danışmanlarından haksız yere hapse atılanlar bile olmuştu. Bu konuyla ilgili birçok araştırma yapılmıştır. Yine bunlardan birinde deneklere daha önce sorulan sorulara aynı denekler yıllar sonra daha farklı cevaplar vermişti. Araştırmacılar bu konuyu desteklemek için laboratuar çalışmaları da yapmışlardır.
Tunahan Coşkun (TÜZDER Başkanı): “DELİNİN BİRİ KUYUYA BİR TAŞ ATMIŞ...”
“Anadolu’da yaygın olarak kullanılan “Delinin biri kuyuya bir taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış” ifadesi tam da burada yerini bulmaktadır. Yazımızın konusu olan hurâfelerin çıkış sebepleri ve (daha da önemlisi) sonuçları göz önünde bulundurulduğunda, bu hurâfeleri uyduran kişilerin bir delinin saflığıyla kıyaslanacak kadar masum olmadıkları ve uydurdukları hurâfelerle uzun süreli tahribatlara yol açtıkları net bir şekilde görülecektir. İnsanların zihnini sürekli kirleten ve bundan nemalanmak için adına bilim denen sömürüye karşı, kendi iç dünyasında yol almayı bilen, duyarlığı ve farkındalığı yüksek bir nesil gereklidir. Yazılanları yalnızca yazıldıkları gibi değil, yazılış amaçlarını da gözeterek okumak, anlamak gerekir.
5 MAYIS’TA DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR DÜZELTİLECEK
TÜZDER’in 5 Mayıs 2018 tarihinde İstanbul’da 6’ncısını düzenleyeceği Dahiler ve Üstün Zekalılar Günü’nünde zekayla ilgili hurafeler de masaya yatırılacak. Bugüne kadar doğru bilinen yanlışlar bilim insanları tarafından düzeltilecek. Gün boyu sürecek yüksek IQ’lu bilimsel etkinlikte, üstün zekalı çocuklarımızı, kendilerini dahi çocukların eğitimine adayan dünyanın en önemli eğitimcileriyle buluşturacağız.”
0 Yorumlar