Kablosuz enerji aktarımı

Kablosuz enerji aktarımı
Intel, 2008'de başlattığı çalışma ile 2009'da yaptığı bir demoda, elektriği kablosuz ve güvenli olarak iletmenin yolunu bulduklarını göstermişti.

Intel şimdi, cep telefonlarının laptoplar üzerinden kablosuz olarak şarj edilmesi için gerekli entegrasyonun tamamlandığını haber veriyor.

Intel'in planlarına göre , USB kablosu olmaksızın, laptop ve cep telefonu arasında kablosuz enerji transferinin 2014 yılında piyasaya girecek laptop ve akıllı telefonlarla mümkün olacak. Bu tarih 2013 sonu bile olabilir.

Bilgi için : http://newsroom.intel.com/docs/DOC-1119

Ancak bu çalışmaları sadece Intel yapmıyor. Aslında kablosuz enerji çalışmaları daha eskiye dayanıyormuş. http://en.wikipedia.org/wiki/Wireless_power adresinde bu çalışmaları görebilirsiniz.



Ayrıca yerli denemeler de var. Bu nedenmelerden birinin videosu aşağıda

Ayrıca bir konsorsiyum oluşturulmuş http://www.wirelesspowerconsortium.com

Eric Giler'ın 2009 yılında TED'deki sunumu bize kablosuz enerji ile ilgili dünden bugüne neler yapıldığını daha iyi anlatıyor

Eric Giler'ın TED sunumunun metni şöyle

İlk kablosuz güç vizyonu Nikola Tesla tarafından, bundan yaklaşık yüz yıl kadar önce düşünüldü. Elektriksel gücü kablosuz olarak iletme düşüncesi kimsenin aklına yatmazdı, zaten kimsenin de aklına gelmedi. "Kablosuz dağıtsak kim kullanacak?" kanaati hakimdi. Sonunda, Tesla değişik şeyler denemeye başladı. Tesla bobinini inşaa etti. Bu kule 1900'lerin başlarında Long Island'a dikildi. Bunu yapmadaki amacı, dünyanın herhangi bir yerine güç aktarımı yapmaktı. Bu aletler çalıştı mı bilemiyoruz. Sanırım Federal Soruşturma Bürosu (FBI) güvenlik nedenlerinden dolayı, 1900'lerin başında, söktü bunu.

Fakat elektriğin hayatımıza yansımasının bir sonucu varsa, o da bu şeyi çok sevmemizdir. Yani, bu şeyi ne kadar sevdiğimizi bir düşünün. Dışarıda yürüdüğünüzde, tüm dünyayı saran ve trilyonlarca dolar harcanarak kurulmuş bir dağıtım alt yapısıyla, kablolar ile, gücün yaratıldığı yerden harcandığı yere aktarıldığını görürsünüz. Diğer husus ise, pillere olan sevgimiz. Çevreye duyarlı olanlarımız için belirtecek olursak, her sene 40 milyar adet kadar tek kullanımlık pil üretimi yapılmakta. Ve bunların sağladığı güç genel olarak, çok ucuz gücün sağlandığı yerlerin bir kaç santimetre dibindeki aletlere gidiyor.

Buraya gelmeden önce düşündüm ki, "Yani, ben bir Kuzey Amerikalı'yım. Bizim Birleşik Devletler'de ufak da olsa bir ünümüz var." Önce sözlükten baksam iyi olur dedim. İşte, Kuzey Amerika'daki "suck" kelimesinin anlamını altıncı sırada görüyoruz. Kablolar berbattır, gerçekten. Düşünsenize. Şu resimdeki siz olabilirsiniz ya da masanızın altındaki bir şey. Bir başka nokta da, piller de berbattır. Ve gerçekten ama gerçekten öyledir. Hiç bunların ne hale geldiğini merak ettiniz mi? Bunlardan 40 milyar adet üretiliyor. Ve şu hale geliyorlar. Dağılıyorlar, bozunuyorlar, ve buraya atılıyorlar.

Yani, pahalı güçten bahsediyoruz. Bir şeylere güç sağlamak için pilleri kullandığınızda kilowatt fiyatı iki ya da üç yüz sterlin gibi bir miktardır. Bunu bir düşünün. Dünyadaki en pahalı şebeke fiyatı bile bunun binde biri kadar. Şansımıza, "suck" kelimesinin bir başka anlamı da sözlükte vardı: boşluk yaratmak. Doğa gerçekten boşluktan tiksinir.

Bir kaç sene önce MIT'de çalışan bir grup kuramsal fizikçi, gücü bir yerden bir yere taşıma kavramını ortaya attılar. İlk olarak 60 Watt'lık bir lambayı iki metre öteden yakmayı başardılar. Bu işlem yüzde 50 verimle gerçekleştirilmişti. Yalnız bu verimliliğin pil ile aynı işi görmekten bin kat kadar daha iyi olduğunu göz ardı etmemek gerekir. Ama işte lambayı yakabildiler, ve bunu başarıyla gerçekleştirdiler. Yaptıkları deney işte şuydu. Gördüğünüz gibi bobinler biraz büyük sayılırlar. Onlara göre lamba yakmak oldukça kolay bir işti.

Bunların hepsi üç gece ard arda karısının cep telefonunun pilinin bitmesinden dolayı, biplemesiyle uykusu bölünen bir profesörün çalışmaları. Düşünmüş ki, "Duvarlarda gezinen o kadar elektriğe rağmen, neden birazı şu telefona girivermiyor da bizi uykumuzdan ediyor?" Sonra da rezonansla (titreşim) enerji aktarımı kavramını ortaya atıyor. Zaten standart bir transformatörün içinde iki bobin vardır. Bu bobinler birbirlerine çok ama çok yakın dururlar, ve gerçekten de birbirlerine manyetik olarak kablosuz bir şekilde güç aktarırlar, ama çok yakınına.

Dr. Soljacic'in yapmayı başardığı şey ise bu bobinleri normal transformatör büyüklüğünden daha uzak mesafelere, bu yeni teknoloji ile ayırmak sadece, ki bu odanın öbür ucundaki bardağı sesiyle çatlatan opera sanatçısının yaptığı işten çok farklı değil. Ve bu rezonans olgusu keşfi, onun geçen Ekim ayında Deha Ödülü de denilen MacArthur Burs Ödülünü kazanmasına vesile oldu.

Peki nasıl işliyor bu? Bir bobin düşünün. Aranızda mühendis varsa, bu bobine bir de kapasitör bağlı. Eğer bu bobin çınlamaya başlarsa, değişmeli akım frekansına sahip, oldukça yüksek frekanslı, bir vurum oluşur. Eğer başka bir aygıtı kaynağa yeterince yaklaştırırsanız, bu aygıt tam olarak bu tınlama frekansında çalışır, yani bu şekilde bu ikisini güçlü bir şekilde eşlemiş olursunuz, ve bu şekilde manyetik enerji aktarabilirsiniz. Ve ardından yapacağınız ise, elektrik ile başlayıp, bunu manyetik alana çevirmek, ardından bu alanı, tekrardan elektriğe çevirmek. Ardından da bunu kullanmak.

Bana sorulan bir numaralı soru şu. Yani, insanlar cep telefonu kullanmanın güvenliğinden kaygılı. Bilirsiniz. Bu teknoloji güvenli mi? İlk olarak bu yöntemde ışıma yapan bir teknoloji yok. Işımıyor yani. Elektrik alan da uygulanmıyor. Manyetik alan kullanılıyor. Elektrik alan, kaynak dediğimiz şeyde ya da, aygıtın içinde kalıyor. Ve aslında kullanılan manyetik alan da temelde Dünya'nın manyetik alanı kadar bir kuvvete sahip. Manyetik alanda yaşıyoruz.

Bu teknolojiyi güzel yapan bir başka şey de sadece tam olarak aynı frekansda çalışan şeylere enerji aktarımı yapması. Ve bunu gerçekleştirmenin neredeyse hiç bir doğal yolu yok. Ve son olarak her yerde her yaptığımız şeyi denetleyen yönetim oluşumları var. Bu oluşumlar alana maruz kalma limit koymuşlar ve şimdi göstereceğim her şey aşağı yukarı bu limitlerin altında kalıyor.

Mobil elektroniği. Ev elektroniği. Masanızın altındaki kablolar, eminim şuradaki herkesin şuna benzer bir şeyi vardır, ya da şu piller. Endüstriyel uygulamalar da var. Ve son olarak, elektrikli araçlar. Bu elektrikli arabalar çok şahane. Ama kim bunları fişe takmayı ister ki? Garajınıza park ettiğinizi düşünün-- bu sistemi inşaa ettik biz-- garajınıza park ediyorsunuz, ve arabanız şarj olmaya başlıyor. Bunun için zeminde prize takılı bir kilimin olması yeterli. Ve gerçekten de arabanızı güvenli ve verimli bir şekilde şarj ediyor. Ve bunun gibi daha bir çok değişik uygulama. Tıbbi implant cihazları. Eğer bölgeyi tamamen kapatabilirseniz enfeksiyon kapma ihtimalini düşürürsünüz. Kredi kartları, robot elektrikli süpürgeler.

Şimdi bir kaç dakikanızı alıp size sistemin nasıl çalıştığını göstermek istiyorum. Ve yapacağım tek şey aslında burada ne varsa onları göstermek. Bir bobininiz var. Bu bobin bir R.F. yülseltgecine bağlı o da yüksek frekans ile salınan bir manyetik alan yaratıyor. Bir tane de televizyon setinin arkasına koyduk. Bu arada, bunları olduğundan daha basitmiş gibi anlatıyorum ama bir sürü elektronik devre ve gizli soslar ve türlü fikir hakkı korumalı şeyler var burada. Evet, şimdi olacak şey şu, bu bir alan oluşturacak, ve bu alan öbür tarafta başka bir alan oluşturacak.

Ve demo tanrıları izin verirse, 10 saniye kadar sonra bunu görebileceğiz. 10 saniye beklememiz gerekiyor çünkü-- Yani bilmiyorum hiç televizyonun fişini takma üzerine düşündünüz mü yani sadece kablo kullanarak. Genellikle fişi taktıktan sonra işte düğmesine basarsınız. Ben de düşündüm ki ufak bir bilgisayar olsun, o çalışınca uyanınca o da sistemi çalıştırsın. Şimdi onu takacağım. Burada bir manyetik alan yaratacak. O da şurada bir alan yaratacak. Ve, dediğim gibi, 10 saniye kadar sonra bir şeyler görmemiz gerekiyor ...

Bu ticari olarak --- (Alkış) ticari olarak pazarlanan bir televizyon seti. Bunlardan bir tane alıp duvarınıza astığınızı hayal etsenize. Kaç kişi duvarına asmak ister bunları? Düşünün. O çirkin kabloların aşağıya sarkmasını istemezsiniz. Bunlardan kurtulduğunuzu düşünün.

Konuşmak istediğim bir diğer şey de güvenlik. Evet, bir şeycikler olmuyor, sağlamım. Ve bir kere daha yapacağım, güvenlik adına. Milletin aklına hemen şu soru geliyor, "Bunu ne kadar küçük yapabilirsiniz? Yeterince küçültebilir misiniz?" Çünkü, Dr. Soljacic'in orijinal fikrini hatırlayın karısının cep telefonu ötüyordu.

Evet ben de şunu göstermek istiyorum. Bu tip şeyler için tasarımlara eşit fırsat verme düşüncesindeyiz. Bu Google G1. İşte, son çıkan şeylerden. Android işletim sistemini kullanıyor. Sanırım birisi hakkında bir konuşma vermişti. Çok garip. Bataryası var. Ayrıca WiTricity'nin arkasına taktığı bobin elektroniği de eklenmiş. Ve eğer bulabilirsem, kamera falan da var, evet, çok güzel, bakın, yakınlaşmaya başlayınca ... huzurlarınızda tamamen kablosuz bir şekilde çalışan bir cep telefonu. (Alkış)

Ve biliyorum ki aranızda Apple sevenler de var. Evet, Apple'ın telefonlarının içine bir şeyler eklemek kolay bir şey değil. Biz de arkasına bir cep ekledik. Ama bu elemanı da aynı şekilde uyandırabilmemiz lazım. iPhone'u olanlar yeşil orta kısmı tanıyacaklardır. (Alkış)

Nokia'yı da unutmadık. Gördüğünüz gibi bunun da arkasına ufak bir şey ekledik, açıldığında bir ses de duyacaksınız muhtemelen. Ama genellikle bunu ekranı aydınlatmak için kullanıyorlar. Evet, bir hayal edin bunu nereye yerleştirebiliriz, tavana mesela. Zemine de yerleştirebiliriz. Masanızın altına bile yerleştirebilirsiniz. Yani eve geldiğinizde ya da ofisinize girdiğinizde, bunları çantanızda taşıyorsanız, gene iş görür. Hiçbir zaman şarj için fişe takmanıza gerek kalmaz. Ve bunun sizin için anlamını bir düşünün.

Son olarak düşündüm de, hani The New Yorker dergisinin ölümsüz öngörülerinden bir tane seçip bir yansı daha ekleyeyim dedim. Okuyamayanlar varsa, şunu diyor: "Sanırım bir çeşit kablosuz teknoloji var burada." Evet, çok teşekkür ederim. (Alkış)

Yorum Gönder

0 Yorumlar